son sözler söylenecek geceme uğramış
kör tercih..
yüzünde dipsiz bir endişe
sabah olduğunda bir daha bulamayacaktık birbirimizi hiçbir adreste, gidilecekti...
habersiz bu olasılıktan
çöl sessizliği ve rüzgarsız..
konuşmuyor dilini ihanetinin kurnazlığında yitirmiş
hatırlasa içi yanacak
duruyor öylece yüzü kente bakan cama düşmüş
tenha ve dalgın
onca aya rağmen yazılmayı bekleyen bir şiir gibi
yürüyor içime ve içime
sessizliği kim bozsa kapıdan ilk çıkan o olacak
içli içli susulmalı
kilitlenmiş sanki sözcükler derin mi derin bir sandığın küf kokusuna
yüzüme döner gibi oldu, vazgeçti
dudakları seğirdi bir an bütün kent soluğunu tuttu konuşacak sanıldı
fakat...
ses damlasa gecenin kesik yerinden susulan zamana
gecenin kesik yerinden oluk oluk boşalacak sonra
fakat..
çöl sessizliği ve rüzgarsız..
üç şiir yazdım ardından
ikisini yırttım !
yırtılan birinci şiir
vakti geldiğinde gidilecek bir yol bulur insan
zorlar ayrılığın kapısını...
yeni bir sokak!
tarifi değişir kalabalıkların
bak ve gör
kalabalıklar hayatı müjdelemiyor artık
ya senin sokaklarına dağılmış kalabalıklar..
çocuklara özen kurtul bilginin ağırlığından
bu ihanet seni mezun eder !
bu gidişin bir adı olmalı
ve ne zaman kış erken bastırsa bu kente öyle anılmalı
ölüme alışık bir yanımız
kaçarken yakalandığımız ve kabullenilmiş
…/…
yırtılan ikinci şiir
“and nothing else matters”
bir diz çöküş sonrası bileğimdeki kanda rötar anonsu
geç kalabilirim Yesenin arkadaşlara bildir..
kendini gölgene sakla gölgeni başka bir duvara
sen bu duvara geç kaldın
bu fragman kim için haydi söyle
ki neden bu denli karanlık
gizlendikçe kendin oluyorsun karelerde
dahili bir sorun seninki kendin olamama sendromu
rüzgar değdi bu ağza
tehdit altında cümleler içinde büzüşen kelimeler
sen açısından tanımlayamaz artık bu intiharı
kendine bir yer beğen geçmişimizden
gözlerini orada ört
gözlerini teslim et yakıştığı bir acıya.
…/…
yırtılmayan tek şiir
o büsbütün unutuldu
akmaktaki bir suyun ısrarında.
…/…