Hatırlıyormusun, “Gerçeklerden Kaçıyorsun” dediğin günü..
Her zaman olduğu gibi yine yanılmıştın hakkımda..gerçeklerden kaçmak, istediğim tek şeydi aslında..
Gece acımasızca karardığında, sıcak odamın buhar tutmuş penceresinden, karanlıkların içinde, soğukta böceklerin etrafında buz tutarak uçuştuğu sokak lambalarını, böcekleri terk edip sönünceye dek çaresizce seyretmek..
O karanlığımı aydınlatırken umut ışığı olarak görmek, lamba sönünce umut ışığımı umutlarımdan kaçırdığımı görmek…
Işığı görünce karanlığa kaçan korkak böceklerin evi olan, yosun tutmuş, yaşadıklarımın lekelerini taşıyan boş duvar sütunlarına bakınca nedensizce gördüklerimin canımı acıtması…
Parçalanmış aynalara her baktığımda uykusuzluktan şişmiş, uyumak istercesine yalvaran gözlerimdeki acizliği görmek.. ağlamaktan kızarmış, tuzlu göz yaşlarımın yaralarıma değdiğinde canımı daha fazla acıtması.. gözlerimin içindeki kendine acıyan zavallı bakışları görmek..görmek hiç istemediğim halde..
Gerçeklerden kaçmayı çok istediğim halde, kaçarken yakalanmam için çelme takan haylaz bir çocukçasına engel olma çabası..
Gerçeklerse her kaçamayışımda ruhumdan kan akıtmaya devam ediyor..
Ruhumdan akan her kan damlası bedenimin derinliklerine kadar işliyor ve ayaklarımın izini bırakıyor..
İzimi kaybettiremiyorum..kaçamıyorum..saklanamıyorum gerçek denen işkence ızdırabından..
İşkenceden kurtulmak içinse ölümü bekliyorum..bekliyorum..çünkü ben ona gidemiyorum..
[bana aittir]